Ütopya Kitap İncelemesi
Thomas More gittiği Anvers kentinde Peter Giles ve arkadaşı Rafael Hythloday ile tanışır. Raphael Hythloday, Dünya’yı gezmiş ve Amerigo Vespucci’ye katılmış birisidir. Raphael, More ve Peter’a Ütopya adlı bir yere gittiğini ve Ütopya’nın başkentinde 5 yıl boyunca orda yaşadığını söyler. Burada yaşadıklarını da anlatmaya başlar. Kimsenin bilmediği bir bilmediği bir ada topraklarını Ütopus adlı bir kumandan fetheder. Önceki adı Abraka olan bu adaya, kendi adını verir. Ütopya kelimesi, “yok ülke” anlamına gelirken aynı zamanda “iyi ülke” anlamına da gelmektedir. Ütopus öncelikle fiziksel olarak Ütopya’yı geliştirmeye başlar. Ada’nın etrafını kanallarla çevirir ve karadan bağlantısını keser. Ütopus getirdiği yenilik ve modernleşmeyle beraber Ütopya halkı refah ve adalet içinde yaşamaya başlar. Ütopya mükemmel bir ülke, insanları da örnek alınası haline gelir.
Thomas More hayatına baktığımızda küçük yaşlarda Canterbury Başpiskoposu John Morton’ın yanında eğitim almıştır. John Morton, dönemine göre çok modern ve açık fikirli biridir aynı zamanda din konusunda zorlamaları olmayan iyi bir başpiskopostur. Thomas More Ütopyasındaki din adamları da aynı bu şekilde olması dikkatimi çekmiştir. Ütopya içinde din adamları halktan üstün değildir ve halk dinini kendi vicdan ve düşünceleriyle belirleyebilmektedir. Burada küçük yaşlarda etkilendiği bir insanı, hayalinde oluşturduğu Dünya’da rol model olarak alması çok güzel bir davranıştır. Bu yüzden çocukların küçüklükten gelen fikirleri, yaşadıkları çevre ve etkilendiği kişilikler onların ileri yaşlarda hayatta aldıkları rollere kadar birçok noktada karşımıza çıkabileceğini görmüş oluyorum.
Raphael, zamanın devletin suçlular için uyguladığı yöntemlerin aslında boşa uğraşılan bir çaba olduğunu eleştirirken günümüze kadar gelişen süreçte bu konuda sistemin ve düşüncelerin hala değişmediğini görüyoruz. Hırsızlık yapan biri için “Öldürmek hırsızlığı cezalandırmak için çok ağır, hırsızlığı önlemek için ise çok hafif bir cezadır” diyerek ölümle cezalandırılması yerine, onun topluma faydası dokunacak şekilde çalıştırılması ve bu şekilde topluma iyi bir şekilde geri kazandırılmasının mantıklı olduğunu savunmuştur. Bu düşüncesini çok haklı ve mantıklı buluyorum. Suçlunun eğitilmesinin onun kötülüğü seçmesinin sebepleri araştırılıp iyiliği seçmesi sağlanabilir. Günümüzde bunu yapan ülkelerde de refah seviyesinin fark edilir biçimde yüksektir.
Ütopya, günümüz yaşantısından çok farklıdır. Günümüzde böylesi bir yaşamın uygulanması için ancak büyük bir diktatörlük gerektirse de gerçekleştirilmesi neredeyse imkansızdır. Ancak Ütopya içinde olan bazı kuralların tabiki günümüz dünyasına uygun şekilde değiştirilerek uygulanması insanlık için güzel sonuçlar ortaya çıkaracağına inanıyorum. Özellikle halk zihin yapısı olarak çok ileri olması dikkatimi çekmiştir. Günümüzde de sağlanamayan inanışlara olan saygı Ütopya’dan örnek olarak almamız gereklidir. Çünkü toplumun temelini saygı ve anlayış oluşturur. Ütopya halkı bu yüzden kendileri için olduğu kadar toplumun gelişmesini de önemsemektedir. İnsanların köylerden kentlere olan döngüsü de toplumsal olarak ortak zorlukları yaşaması, toplumsal bilincin ortaya çıkmasına yardımcı olabilir. Günümüzde insanların birbirlerini küçümsemelerine, üstün görmemelerine karşı güzel bir uygulama haline gelebilir. Son olarak halkın ürettikleri şeyleri ortak olarak harcamaları ve bundan ihtiyacı olan kadar harcamaları, adaletin aslında toplum içinde bireyler sayesinde kendiliğinden gelişebileceğini toplumsal olarak görebilmeyi istiyorum.
Kölelik bir diğer dikkatimi çeken kısım olmuştur. Hayal bile edilemeyecek kadar kusursuz bir ülkede özgürlük gibi birçok temel duyguya aşırı önem verirken kölelik olması çok ilginçtir. Ancak kölelerin, toplumun düzenini bozacak kadar ağır suç işlemeleri yüzünden bu duruma düşmeleri kendi seçimleri olmasındandır. İyilik ve kötülük arasında toplumsal olarak tüm düşüncelere her şeye saygı duyulurken düzeni bozmak çok büyük bir kötülüktür. Günümüzde bunu çağ dışı bulsam da Ütopya içinde köleliğin olması mantıklı gelmiştir.
Ütopya benim isteyeceğim bir yaşam değildir. Her ne kadar birçok düşünceleri toplumsal standartları yükseltse de yaşayış biçimi tamamen istemeyeceğim bir durumdur. İnsanların tek tip olması aynı giyinmesi, özel mülkiyetin olmaması ve paranın değerinin çokça yitirmesi benim toplum içinde istemediğim durumlardır. İnsanların yaşama heyecanını ve isteğini bu durumların yok edeceğini düşünüyorum. Günümüzde toplum düzeninin değişmesini istemesem de insanların Ütopya içindeki gibi saygılı, anlayışlı ve kendi gelişimini toplumsal gelişim olarak görmesini çok isterim.
İBRAHİM CAN ERDOĞAN