Akılsız Duyguların Cezasını Kararlar Çeker — Kitap Analizi
Kitap, insanın düşünce sistemini aslında hiçbir zaman sadece mantığa bağlı kararlar vermediğini açıklamaktadır. Günlük hayatımızda karar verirken sezgisel yani bilinç dışı düşüncelerin kararımıza dahil olduğunu öğrenilmiştir. İnsanın yaşadığı ortamda, bulunduğu toplumda veya içerisindeki grupta çeşitli şekilde iyi veya kötü kalıplar edinebilmektedir. Kişi fark etmese de sahip olduğu bu kalıplar onun hatalı kararlar vermesini sağlamaktadır. Onun yerine insanlar düşünme sistemlerini ve karar süreçlerini öğrenilmelidir. İnsan beyni, “hisseden” ve “düşünen” şeklinde iki farklı sistemden oluşmaktadır. Hisseden beyin ani karalar ve ilk karar mekanizması olarak karşımıza çıkarken, düşünen beyin bu sistemin sonrasında kararların daha detaylı ve deneyimlerin de olduğu bir süzgeçten geçirildiği yerdir. Günlük hayatımızda fark etmeden de olsa verdiğimiz nerdeyse her kararda, mantıklı sonuçlar almak için düşünen beyne daha çok ulaşmamız gerekir. Bunun için kişi karar verme sürecinin farkına varmalı ve sezgisel düşüncelerini kontrol altına alırken, mantığını kullanmalıdır.
Kitaptan, öncelikli olarak öğrendiğim şey “Karşılıklılık İlkesi” olmuştur. İnsan beyninin sadece hoşuna giden şeyler için değil istemediği veya beklemediği şeyler karşısında da karşılık vermeye meyillidir. Bu durum insanlarda “borçluluk duygusu” yaratmak için kullanıldığına çok şaşırdım. Çünkü insan beyni kendisine yapılan özellikle iyi bir davranışının daha büyük bir şekilde tepkisini ve mahcubiyetini hisseder. Böylelikle insanların satın alma duygusu, bağış yapma veya zaman ayırması kolaylıkla sağlanabilmektedir. Düşündüğümüzde “rüşvet” gibi aslında etik olmayan bir davranışın, rüşvet alacak kişi ne kadar tarafsız ve mantıklı karar verdiğinin düşünse de borçluluk duygusunu yaratarak duygusal karar vermesini etkileyeceğini öğrendim.
Sadece kararlarımızı verirken değil aslında her zaman daha “olumlu” sonuçların ortaya çıkacağı düşünülmektedir. Ancak kişi olumlu düşünmek isterken “tedbirsiz iyimserlik” düşüncesine yenik düşmemelidir. Tedbirsiz iyimserlik, sonucunda olumlu veya faydalı bir sonuç çıkmayacak aksiyonlardan yine de olumlu bir beklenti olarak tanımlanabilmektedir. Mucizevi olarak adlandırılan yollar, kolay yoldan denilerek vaat edilen işler tedbirsiz iyimserliğe örnek verilebilmektedir. Sizlere asla bir yetenek gerektirmeden, yerinizden kalkmadan, “Kolay yoldan para kazanma” diyerek kandıran nerdeyse tüm iş modellerine girmeni, inanmanız aslında bir iyimserlik değildir bu yanlış bir yaklaşımdır, kişiye yanlış kararlar vermesine sağlar. Bu durum(lar) tamamen kişinin kendini kandırması ve zaman kaybı olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha gerçekçi düşüncelere sahip olmamız ve daha acımaz bir dille kendimizi eleştirerek içinde bulunduğumuz durumun boş bir beklentiden mi ibaret olduğu öğrenilebilmektedir.
Öğrendiğim bir diğer değerli bilgi ise cümlelerin gücüdür. Aslında ne anlattığımızdan çok nasıl anlattığımızın karşı tarafı etkilediğidir. İnsanlara sunulan seçeneklerin sunuluş biçimleri, kişilerin duygularını ve böylelikle kararlarını etkilemektedir. Örneğin bir kişi kazanma odaklı bir seçenek sunuyorsa sizi riskli olarak algılanmasını sağladığı veya gerçekten kesin olan bir kararı seçmemenizi sağlamış olabilir. Kaybetme odaklı bir seçenek sunuyorsa risk almanızı sağlayabilir. Aslında insan tüm seçenekleri düşündüğünü zannetse de hisseden beyinde kişi kazanma odaklı olan seçeneğe ikna olabilmektedir. Gerçek hayatta baktığınızda özellikle bir miktar para mı yoksa 1 kuruşun her ay ikiye katlanması gibi sorularda kişiler ilk seçeneği daha fazla seçer. Hisseden beyin ilk seçenekteki para miktarına ikna olabilir. Soru sunuluş biçimi bakımından “1 kuruş” gibi küçük miktarları göstererek ilk seçeneğe yönlendirmektedir. Ancak ikinci seçenekte bir üstel büyümedir ve bir noktadan sonra 1 kuruş büyük miktarlara ulaşmaktadır. Bunun gibi örneklere de baktığımızda günlük hayatta bana sunulan seçeneklerin sunumuna ve seçimlerimde daha da dikkatli olmam gerektiğini öğrenmiş oldum.
Ayrıca kitap birçok noktada merak uyandıran, düşünmeye yönelten bir yapıya sahiptir. Benim düşünmememi ve aklımda soru işaretini sağlayan temel nokta “kararlarımız devamında hayatımızda neyi ve ne kadar etkiliyor?” şeklinde gelişmiştir. Çünkü bir kararlarımızı verirken birçok bilinçaltı düşünce, çevremiz veya diğer tüm özelliklerimiz sonucu etkiliyorken, seçimimiz de olması gerekenden fazla noktayı etkiliyor olabilir. Diğer seçenek veya seçenekleri seçmemek de bizi etkiliyor olabilir. Şöyle ki aslında bir noktada seçmediğimiz seçenekler, seçenekler arasındaki düşüncelerimiz ve seçim sonuçlarımız devamında hayatımızda bir kırılım olmasını sağlamaktadır. Gelecekteki halimizi etkiliyorken belki de geçmişte bıraktığımız halimizi de etkilemektedir. Örneğin bir işe gireceğimiz iki farklı şirket arasında seçim yaptığımızda artık hayatımızda bir dönüm noktası (kırılım) yapmış olmamız gayet doğaldır. Ancak seçilmeyen seçenek bizim aklımızda ve ilerideki kararlarımızı seçimlerimizi de etkileyebilmektedir. Geçmişteki iş tecrübelerinden edindiğimiz bilgi birikim artık bu yeni kararımız ile değişebilmektedir. Belki de beynimizin bir kısmı bu kararın ardından sezgilerimi değiştirirken hayatımızda başka bir alanda vereceğimiz kararı değiştirebilmektedir. Bu yüzden kararlar birçok etmenden meydana gelmesi aslında kararlarımızın da bu etmenlerin değişmesine, yenilenmesine veya büyütmesine etkisi olabilmektedir.
Kafamdaki soru işaretleri arasında gezintiye çıktığımda bir diğeriyle çabucak karşılaşıyorum. Kitap boyunca aslında kararlarımızı daha doğru vermeye, düşünmeye ve seçenekleri sorgulamaya yönelmemize sağlayan bir yapı izlenmektedir. Ancak “Ne zaman gerçekten verilen tüm kararlar doğru olur ve olabilir mi?” konusunda düşünmemiz gerekmektedir. “Doğru karar vermek aslında bir reflekse mi dönüşüyor?” şeklinde aklımdaki merak bu soruyu takip etmektedir. Çünkü hayatta bir noktadan sonra çoğu davranış ve olay öğrenilmektedir, daha az hatayla sürdürülmektedir. Bu yüzden “doğru karar vermek” zamanla öğrenilen, hızlanan ve geliştirilen bir güç olması gerektiğini düşünüyorum. Şöyle ki araba kullanmaya başladığında düşünerek yaptığın bu işlemler bir zaman sonra refleks olmaya başlıyor. Kararlarımızı verirken de hisseden beyni daha hızlı aşmayı ve gerçekten sorgulanması gereken aşamaya geçmeyi buna bağlı olarak da doğru, en uygun karara ulaşmaya mı başlanıyor? Bill Gates gibi kişilerin kitap okuma sebeplerinin aslında akıllarında yeni filtreler kazandırdığını, böylelikle daha fazla sorgu mekanizması sahip olduklarına, daha doğru kararlara ulaştığını öğrenmiştim. Karar mekanizmaları da aslında sürekli çalıştırılarak daha hızlı ve doğru kararların verilebileceğini düşünüyorum. İnsan sadece iş deneyimi değil edindiği yeni bilgilerle beyinlerinde oluşan filtreler sayesinde hisseden beyinleriyle verdikleri kararların önüne geçebilmesi gerekmektedir. Sorgu süresi uzayabilir belki ancak hisseden beyni aşarak doğru kararlara daha sık ulaşmaya sağlayabilir. Düşündüğümde Bill Gates gibi donanımlı ikon isimler bile hata yapabilmesi, tüm kararlarının doğru olamayacağı anlamına gelmektedir ancak doğru kararlar bir noktadan sonra artırılması insanın kendi elindedir.
Kitap hayatıma dokunabilecek çok güzel öğretiler içermektedir. Günlük hayatımda kararlarımı verirken ve insanları anlamaya çalışırken dikkat etmem gereken kritik noktaları edindim. Hayatımı değiştirmek istediğim nokta ise aslında eş seçiminde olacaktır. Bu kararın insanın hayatında vereceği önemli en kritik kararlardan biri olduğunu düşünüyorum. Kitapta anlatılan “eş seçme” kararında anladığım kadarıyla kadınlar bu noktada daha seçici ve dikkatliyken, erkeklerin genel olarak dış görünüşün en baskın olması dikkatimi çekmiştir. Gelecekte eş seçiminde dış görünüş diğer dikkat etmem gereken özelliklerin yanında baskın olmamasına özen göstereceğim. İyi bir dış görünüş ilk izlenimde erkek için çok etkili olmasına karşın diğer özelliklerin zamanla aranması kararımın daha doğru olma ihtimalini güçlendirecektir. Örneğin seçtiğim ve beğendiğim eş adayında özellikle “çocuk bakımı” ve “bağlılık” noktasında daha da dikkatli olmam gerektiğini düşünüyorum. Kadınlar eş seçiminde hayatında istikrarı sağlayacak ve hayatını belli seviyeye getirecek erkekleri seçmektedir. Bu kadınların eş seçiminde kesinlikle daha iyi olduklarının bir kanıtıdır. Kadınların birden fazla iyi özelliği toplayarak bu özelliklerin belli bir ve birkaç amaca hizmet etmesi noktasında hemfikirdir. Ben de dış görünüşü daha geriye atarak seçeceğim eş adayında bana sevgiyle bağlı olmasını, ileride çocuklarıma bakabilecek bu yüzden fedakârlık yapmayı göze alabilecek biriyle beraber olmayı istiyorum. Bu şekilde ben de kadınların eş seçiminde dikkat ettiği çoklu kriter uyumu ile daha mutlu bir evliliği ve hayatı garantilemeyi amaçlıyorum. Eğer böyle bir aksiyon almazsam ben her ne kadar doğru karar verdiğimi düşünsem de maalesef hemcinslerim yaptığı hataya düşme olasılığım artıyor. Yanlış eş seçimi ise benim tüm hayatımı etkileyecektir. Başarısız bir evlilik geçirerek boşanmaya hatta belki de çocuklarımın psikolojisinin bozulmasını sağlayabilirim. Dış görünüşü eş seçimimde önceliklendirmeyerek sadık bir eşe ve mutluluğun belki de garantilendiği bir hayata adım atabilirim.
İBRAHİM CAN ERDOĞAN